Sırbistan’ın Avrupa Birliği’ne katılım süreci, bir hedefe koşmaktan çok uzun bir yürüyüşe benziyor. Yol düz değil; bazen keskin virajlar, bazen de umut veren düzlükler var. Belgrad’ın bu yolculuğu, sadece dış politikada bir yön seçimi değil; hukukun üstünlüğünden ekonominin rekabetçiliğine, enerjiden medya özgürlüğüne kadar hayatın pek çok alanında dönüşüm anlamına geliyor.
Nereden Nereye?
2000’lerin başındaki demokratikleşme dalgasıyla birlikte Sırbistan, Avrupa ile yeniden bağ kurmaya başladı. 2008’de imzalanan İstikrar ve Ortaklık Anlaşması ilişkileri kurumsallaştırdı. 2012’de aday ülke, 2014’te ise müzakerelere başlayan bir ülke oldu. Kâğıt üzerinde 35 başlık var; pratikte ise birkaç dosya her şeyin yönünü belirliyor: yargı ve temel haklar, güvenlik-özgürlük alanı ve elbette Kosova ile ilişkilerin normalleşmesi.
Günün Sonunda Neyi Konuşuyoruz?
- Hukukun üstünlüğü: Bağımsız yargı, şeffaf kurumlar ve siyasal etkiden arındırılmış süreçler… AB ile yan yana anıldığında ilk beklenen bu.
 - Ekonomi: Devlet işletmeleri, rekabet kuralları, kamu ihaleleri… “Daha öngörülebilir bir oyun sahası” yatırımcının da, AB’nin de ortak talebi.
 - Kamu yönetimi: Liyakat, ölçülebilir performans, dijitalleşme… Bir ülkenin görünmeyen kasları.
 - Enerji ve çevre: Kömürden temiz enerjiye geçiş, şebekenin modernleşmesi, karbon maliyetlerini yönetebilmek… Zor ama kaçınılmaz.
 - Dış politika uyumu: “AB ile aynı dili konuşmak” sadece sembolik değil; yaptırım kararlarından güvenlik dosyalarına uzanan somut bir çerçeve.
 
Kosova Düğümü
İşin en zor bölümünde, Belgrad-Priştine diyaloğu var. AB arabuluculuğunda yıllardır süren görüşmeler, bir gün araç plakalarını, ertesi gün belediyeler birliğinin statüsünü konuşuyor. Bazen küçük teknik ilerlemeler, bazen de tek bir siyasi gerilim aylarca kazanılan zemini silebiliyor. AB, “de facto normalleşme”yi yani sahada işleyen bir düzeni görmek istiyor. Kapsamlı ve bağlayıcı bir anlaşmanın takvimi ise belirsiz.
Demokrasi, Medya ve Günlük Hayat
Avrupa Komisyonu raporlarında sıkça tekrar eden başlıklar var: seçimlerin adil rekabet içinde geçmesi, medyada çoğulculuk, yargı atamalarında siyasi etki… Bunlar soyut değil; vatandaşın gündelik adalet duygusunu, girişimcinin risk iştahını, gazetecinin kalemini doğrudan etkiliyor. Küçük görünen idari düzenlemeler bile, ülkenin “güvenilirlik puanı”nı yükseltip düşürebiliyor.
Ekonomide Büyük Resim
AB, Sırbistan’ın en büyük ticaret ortağı. Otomotivden tarım-gıdaya, makineden IT’ye pek çok sektör bu bağ sayesinde büyüyor. Ama kalıcı sıçrama için üç anahtar kritik: devlet yardımlarında şeffaflık, kamu işletmelerinde kurumsal yönetişim ve enerji fiyatlandırmasında piyasa mantığı. Bu üçü olmadan verimlilik artmıyor, yatırımcı da uzun vadeli plan yapamıyor.
Enerjide Zorunlu Dönüşüm
Sırbistan’ın enerji sepeti hâlâ kömür ağırlıklı. Doğalgazda dışa bağımlılık yüksek. AB’ye yaklaşmak, sadece siyasi değil; bacanın ne kadar duman çıkardığıyla da ilgili. Rüzgâr ve güneş yatırımlarını büyütmek, şebekeyi güçlendirmek, karbon maliyetlerini yönetmek şart. Aksi halde, AB’nin Sınırda Karbon Düzenlemesi gibi araçlar, ihracatta görünmez duvarlar örüyor.
Jeopolitik İnce Ayar
Belgrad, AB perspektifini korurken Rusya ve Çin’le ilişkilerini de elden bırakmıyor. Bu denge, zaman zaman hassas bir ip üzerinde yürümeye dönüşüyor. AB’nin yaptırım politikalarıyla uyum, Çin kaynaklı altyapı ve teknoloji yatırımları… Hepsi, “hem ekonomik fırsat hem de stratejik hassasiyet” başlığı altında tartılıyor.
Toplum Ne Diyor?
Kamuoyu desteği dalgalı. Ekonomik refah beklentisi üyelik fikrini cazip kılıyor; ama egemenlik, kimlik ve Kosova gibi konular nabzı değiştiriyor. Avrupa’da “genişleme yorgunluğu” algısı da, “Ne zaman?” sorusunu yanıtsız bırakabiliyor. Bekleme salonunda geçen süre uzadıkça heves azalabiliyor.
AB’nin Değişen Yaklaşımı: Aşamalı Entegrasyon
Brüksel, Batı Balkanlar için daha pragmatik bir yol haritası çiziyor: tam üyelikten önce somut fayda. Sektörel pazarlara erken erişim, fonlardan kademeli yararlanma, kurumlara sınırlı katılım… Mesaj net: “Reform yap, faydayı hemen gör.” Bu, Sırbistan için hızlanan dönüşümün kısa vadede dahi karşılık bulabileceği anlamına geliyor.
Üç Olası Yol
- İvme Senaryosu: Yargıda reform, medyada çoğulculuk, Kosova dosyasında somut adımlar… Fonlara erişim artar, ortak pazarla bütünleşme derinleşir; takvim kesinleşmese de yakınsama hız kazanır.
 - Durağanlık Senaryosu: Teknik başlıklarda ilerleme, siyaseten tıkanmalar… Yatırımcı temkinli kalır, üyelik ufku netleşmez ama işlevsel ortaklık sürer.
 - Sapma Senaryosu: Demokrasi ve dış politika uyumunda geri adımlar… Süreç donabilir, alternatif eksen tartışmaları artar; bunun orta-uzun vadeli maliyeti ise hissedilir.
 
Son Söz
Sırbistan’ın AB hikâyesi, aslında “kiminle olacağız?”dan ziyade “nasıl bir ülke olacağız?” sorusuna verilen cevap. Kurumların güçlendiği, hukukun üstünlüğünün yerleştiği, enerjide temiz ve güvenli bir zemine geçildiği bir Sırbistan, AB’ye yaklaşmakla kalmaz; kendi vatandaşına daha öngörülebilir, daha adil bir gelecek sunar. Yol uzun, temposu inişli çıkışlı; ama yön, doğru reformlar ve ölçülebilir ilerleme ile netleşiyor. Bu yürüyüşte asıl mesele, siyasi iradenin sürekliliği ve toplumsal mutabakatın gücü.

